ÖNSÖZ
İLGİLİ DİYALOG
ÜMİT YAŞAR GÖZÜM İLE
ALTINCI BÖLÜM: SUÇ VE CEZA
Sizce "aydınlanma" kitlesel eylemlerden etkilenir mi?
Bizi sorunun cevabına götürecek akıl yürütmeler “Kitle, Devrim ve Aydınlanma” üçgeninde saklı olduğu için evet - hayır kolaycılığı ile içinden çıkılacak gibi değildir.
Aydınlanma üzerine düşünürken I.Kant’ı anmamak haksızlık olur. Düşünce tarihinde en güzel tarifi yaptığı kabul edilir. Üstat: “Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır.”der.
Bu tanımı yaparken Avrupanın içine düştüğü karanlık çağı hazırlayanın, aklın kilisenin ve etrafında kenetlenen derebeylerin emrine verilmesi olarak görür. Sonra aklın köleleştirilmesine başkaldırı olarak düştüğü çukurdan kurtulması yine kendi sayesinde olur. Rönesansı hazırlayan aydınlanma çağını yaratan "düşünen aklın" kitlesel eylemleri olur.
Biliyoruz ki aklın yeniden düşünme yetisini kullanması hiç de kolay olmamıştır. Özellikle Skolastik Dönem Filozoflarının durumu önemlidir. Plautus’un çok sevdiğim bir aforizması vardır. “Bilge, kendi mutluluğunun efendisidir.”der. Avrupa’nın karanlık çağı ya da aydınlanma çağında İslam Dünyası söz konusu olduğunda bu aforizmayı hatırlamadan geçemem.
İnsanlık tarihinin aynı dönemlerinde aklın kitlelerin aydınlanmasına sırt dönüp birbirine zıt eylemler sergilemesine bundan daha güzel açıklama getirilemezdi sanırım.
Şimdi gelelim sorunun özüne, aydınlanma bireyin düşünsel eylemlerinin kitlesel hareketlere dönüşmesidir. Bireyin aydınlaması ile kitlelere vereceği hareketin eyleme dönüşmesi ve bir devrimin gerçekleşmesi bu üçgenin ayrılmaz bütünlüğünün göstergesidir. Bireysel aydınlanmanın gerçekleşmediği ortamlarda kitlesel eylemlerden bahsetmek ne denli zorsa aynı şekilde kitlesel eylemlerin de bir devrime dönüşmemesi olası değildir. Mehmet Emin Resulzade’nin “Bir kere kalkan Bayrak bir daha inmez” dizesinde dillendirdiği gibi, kitlenin ruhunu aydınlatacak adım atıldığında geriye dönüş zordur.
Yeri gelmişken sormalıyız "aydınlanma mı yoksa kitlesel eylemler midir etki eden?" İlk ivmeyi kazandıran aklın yeniden egemen olmasıdır. Aklın yaratıcı ortak akla dönüşmesi kitleselleşmesi, kitlelerin harekete geçmesi ise devrimlerin gerçekleşmesi demektir.
Bu bağlamda kitlesel eylemleri yaratan aydınlanma, aynı zamanda kitlelerin kurtuluşunu da gerçekleştireceği ortak aklın yegane sığınaktır.
Bilinen veya söylenegelenin dışında kitlenin karanlık tarafından maniple edilmesi ve zaten var olan - en basit gerçeklerin bile üzerinin örtülebilmesi ile gayrimeşru (Kant ve Kanun) hakimiyetin karanlığının yayılmasını AYDIN nasıl durdurabilir, devlet mafyalaşmışsa vatandaş ne yapabilir?
Sizden ricam benden anlık güncel duygulara cevaplar beklememenizdir. Bu tür cevaplarla günde onlarca karşılaşıyorsunuz. Bu süreçte bana düşen soruya dönüştürdüğünüz kavramları düşünce tarihi ile özdeşleştirecek yanıtlar vermektir. Son gönderinizde ki sorunun cevabı da metinde saklıdır.
Düşünce tarihi mafya gerçeğini nasıl yanıtlıyor sevgili hocam?
Aydınlanma ortak aklın yitirildiği bir durum karşısında yeniden onu inşa etmek ve onun yarattığı tezler üzerinden kitlelerin aydınlanmasını sağlamaktır. Biz kitleleri ele aldığımızda hele karşısına da aydınlanma gibi kutsal bir kavramı oturttuğumuzda sorunu yerlere düşürecek mafya kavramıyla izah edemeyiz. Tarihin her döneminde her toplumda parça parça işlerle uğraşan suç örgütleri olmuştur ve olmaya devam edecektir -insan denilen yaratık oldukça. Ancak iletişim dilini felsefenin ve sosyolojik argümanların dışına argoya taşırsak hedefe koyduklarımıza belden aşağı atış yapmış oluruz ki bu da düşünceye hakaret olur. Buna dikkat etmenizi beklemekle umarım sizi sınırlamış olmam.
Kant' ın kuru kanun fikri hiç yoktan iyidir ile yaşamışken mafia-gayrimeşru insanlık var olduğu müddetçe var olduğuna göre devleti sorgulamakta haksız mıyız, böylesi kutsal bir değere öylesi en güçlü organizasyon sahip çıkmalı değil mi?
Birisi insan doğasının ürettiği aklın kendisini kişi ya da metaya kiralaması veya satmasıdır.Yani suçun hep var olacağı gerçeği.
Anlamamakta israr edenlerle çevrili bir alemdeysek ve güçlü baskı altında eziliyorsak geleceğe miras bırakma acizlik midir?
Karşısına koyduğunuz KURU KANUN dediğiniz şeyse ortak aklın insanın daha az zarar görmesi için, yine ortak değer üretmesidir. Sap ile saman gibi...
Üretememiş. Durum ortada.
Yine bir kere daha ifade etmeliyim ki soruyu sorarken kesinleşmiş cevaplarınız var ve siz bunları başkaları üzerinden teyit etmek istiyorsanız ön şartlı bir tartışma olur.
Siz bugünü kastediyor ve bir ortak aklın oluşamadığını kastediyorsunuz. Düşünce tarihi akşamdan sabaha çözümlerin üretildiği bir fabrika, ortak akılda kumaş topları değildir.
Yaşayarak cevap bulmaya çalışanlardanım ve bulduklarımı ne kadar yorgun ve bezgin olursam olayım anında paylaşmaktan zevk alıyorum. Şimdiye kadar bir tek beklediğim gibi olumlu gelişme göremesemde (genellikle korku nedeniyle) bünyem buna alıştı. Başka türlü yapamıyorum. Bana da yazık...
Onun için "evet hayıra" dayalı cevaplar beklemekten arının. Ruhunuz daha dingin olarak üretecektir. Bakın skolastik çağa, yüzlerce yıl. Aydınlanma çağına bakın yüzlerce yıl...
Nano teknoloji ile akıllı şehirlerin geliştirildiği bir dünyada Ortaçağda yaşayan insanımızı gördükçe sömürge olduğumuz kanaati egemen oluyor bana.
İlerlemişler acımasız ve haklılar bence de...
Ve hala aydınlanmanın iletişim çağıyla birlikte yeni toplumsal karanlıklar yarattığını düşünün. Henüz bilgi toplumu olamamış, post ve post modern çağın gereklerini yakalayamamış bir sürü toplum. Yeni karanlık çağlar var. Bu da hep olacak.
Kiliseye kalsa hiç acımadan Ortaçağa ve engizisyona geri döndürecek insanlığı.
"İlerlemişler acımasız ve haklılar bence de". Bu aforizmanız bile ayrı bir tartışma başlığı.
Cezaevindeyken sübyan koğuşlarından beri içerde yatan insanımızı gördüm ve bir öğretmen olarak kendimden utandım. İnsanımıza sahip çıkamadığımız için. İnsan aynı insan fakat biz Ortaçağdayız. İlerlemişler haklı acımasız oldukları için. O kadar ağır bedeller ödedi ki insanlık iliklerine - hücrelerine kadar acıyla dolu çünkü...
Gelelim kilise başlığınıza. Kutsanmış kurum ve söylemlerin varoloş sebebi bu. Belki de insanlığın bütün yaşadıklarından arınmasını sağlayacak aydınlanma buradan başlamalı. Ama unutmayalım ki, rönesans bile bu direniş karşısında aciz kaldı. Ayrıntıların sarmalından arınıp buraya yoğunlaşmalı düşünce. Bütün ünvanlarından arındırmalı insan denen yaratığı ve sadece İNSAN KALMALI.
Suç ve ceza bahsi de ayrı bir tartışma ve ilgi alanım dışında.
Evet hepimizi insanlığımızdan utandıran toplumsal aymazlıklar dünyanın her yerinde. En gelişmişinden en cahiline kadar.
Sekülerizmi anlatabilseydik sorun çözülecekti. Diyanet İşleri Başkanı çıkıp, ilk konuşmasında "sekülerizm insanlığı mahvetti" diyebildi daha dün... Bu yüzden ceza yattım. Dini değerlere ve devlet büyüklerine hakaret etmek ve hiç kimse bana sahip çıkmayı bırakın selam bile göndermedi
Keşke İNSAN olabilseydik ve İNSAN kalabilmeyi başarabilseydik.
Bunu bilmiyordum, çok geçmiş olsun.
Ancak yine ifade ediyorum SUÇ ve CEZA bilgi ve ilgi alanım dışında.
Sevgiyle.
Bu düzen böyle gitmez!
Korkakların, mıymıntıların ilerlediği tarih boyunca görülmemiştir.
Diyalogun tamamı
Sponsored by: Diyalog Sanat